Tuesday, May 18, 2010

The Pacific


İkinci Dünya Savaşı, insanlığın belki de bugüne kadar yaşamış olduğu en acımasız tecrübe. Ufacık bir kara parçasını ele geçirmek için binlerce canın feda edildiği, asker ve sivil toplamda 70 milyonun üzerinde insanın hayatını kaybettiği tarihteki bir kara leke. İnsanın, yaşayan canlılar arasında en vahşi yaratık olduğunu kanıtlayan bir trajedi. Tarihin seyrini değiştirmiş, sosyal, ekonomik, kültürel, sosyolojik, hatta antropolojik ve psikolojik olarak birçok sonuçlar doğurmuş bir olay. Ancak düşünmeden edemiyorum: II. Dünya Savaşı yaşanmamış olsaydı, Hollywood şimdi bulunduğu konumda olur muydu ya da Steven Spielberg ve Tom Hanks çekecek film bulma konusunda bu denli rahat olabilirler miydi? İkili 2001 yapımı Avrupa Cephesini anlatan Band of Brothers adlı mini-diziden sonra bu kez de Pasifik Cephesi'ne el atmış. Dizi 10 bölümden oluşuyor ve temel olarak 3 deniz piyadesinin iç içe geçmiş gerçek hayat hikayelerini konu alıyor, bu isimler sırasıyla Robert Leckie, John Basilone ve Eugene Sledge. Dizide anlatılanların büyük kısmı Leckie'nin ''Helmet for My Pillow'' ve Sledge'nin ''With the Old Breed'' ve ''China Marine'' adlı kitaplarına dayanıyor. Büyük kısmı diyorum çünkü yapımcılar bazı yerlerde kitaplara sadık kalmak yerine kendi düşünce ve tarih görüşlerini izleyiciye aktarma yolunu seçmişler, örneğin çok tartışılan, 3. bölümdeki Amerikan askeri Leckie ile bir Rum kadını arasındaki konuşma gibi: bu konuşmada 1922'de Yunan işgalinden kurtulan İzmir kasıtlı bir şekilde bir Yunan kenti gibi gösterilip Türkler tarafından istila edilip yakıldığı iddia ediliyor. İlginç olan, ''Helmet for My Pillow'' adlı kitabında yazar Robert Leckie'nin böyle bir diyalogdan hiç bahsetmemesi. Dizinin tamamıyla ilgisiz olan bu sahne zorla sokuşturulmuş izlenimi veriyor. Diziyi ülkemizde yayınlayan CNBC-E kanalı da bu sahnenin çıkartılarak yayınlanacağını duyurmuş ve yapımcı şirket HBO'ya güzel bir yanıt mektubu kaleme almış, ilgilenenleri buraya alalım: http://pacific.cnbce.com/Announcement.aspx. Ama sadece bu diyaloğun varlığından ötürü tüm yapımı suçlamak yanlış olur elbette. Dizi, öncelikle 200 milyon dolarlık bütçesiyle tüm zamanların en büyük prodüksüyonlu tv dizisi ünvanına sahip, gerçekten teknik açıdan filmi eleştirmek imkansız; seçilen mekanlar, silahlar, giysiler,binalar, patlama ve efektler, sesler herşey aslına uygun bir biçimde, detaylı inceleme ve araştırmalar sonucunda seçilmiş; yürek isterdi ki bu özen başka toplumların tarihlerine karşı da gösterilseydi ve bu ucuz saldırılara gerek duyulmasaydı. Herneyse, benim eleştirmek istediğim dizinin başka bir yönü: öncelikle hikayenin odağındaki 3 kişinin de karakterleri yeterli derinlikte anlatılmamış, izleyici karakterlerle bir yakınlık kuramıyor. Bunun kasıtlı bir tercih olduğu konusunda şüphelerim var. Benim salaklığım mı bilmiyorum ama ben dizinin bu 3 isme odaklandığını idrak ettiğimde dizinin ortalarına gelmiştim! Beğenmediğim başka bir taraf da, bölümler arasında yeterli konu bütünlüğünün bulunmaması oldu. Evet biliyorum dizi gerçek olaylar üzerine kurulu ve bir savaşı anlatıyor ama bence daha sürükleyici bir anlatım tarzı benimsenebilirdi. Öyle ki eğer II. Dünya Savaşı'na özel bir ilginiz yoksa rahatlıkla ilk ve son bölümleri izleyerek de tatmin olabilirsiniz. Herşeye rağmen, birçok sahne akıllara kazınacak derecede etkileyici ve çatışma görüntüleri-özellikle kara çıkarmaları-orada olduğunuzu hissettirecek derecede gerçekçi ve ürkütücü. Kısacası eğer bu konulara ilginiz varsa kaçırmamanız gereken bir yapım ama yoksa eğer, izlemezseniz de pişman olmazsınız.

No comments:

Post a Comment