Thursday, April 29, 2010

Patatesli Remuntada!

Remuntada. Maçtan önce tüm Katalanların ağzında bu sözcük vardı. Her ne kadar kulağa egzotik bir İspanyol yemeği gibi gelse de aslında bu sözcük Katalan lehçesinde geri dönüş anlamına geliyor. 3-1 biten ilk maçtan sonra Nou Camp'ı dolduran 90 bin taraftarın ihtiyaçları olan galibiyete ulaşacaklarına olan inançları tamdı. Ama evdeki hesap Mourinho'ya uymadı! Inter, Thiago Motta'nın 28'de atılmasından sonra 10 kişi kalmasına rağmen tüm maç boyunca müthiş savunma yaptı, adeta ceza sahasına duvar ördü ve Barçalı oyuncuların hiç boş alan bulmasına müsaade etmedi. Barça topa sahipti (%86'ya 14!) ve Inter'e oranla kat kat daha fazla pas yaptı (737'ye 116!) ama Messi'nin ilk yarıdaki şutu, Bojan'ın ikinci yarıdaki direğin dibinden çıkan kafa vuruşu ve Pique'nin golü dışında pozisyon bulmakta zorlandı, ceza sahası dışından atılan şutların fazlalığı da bunun bir göstergesiydi. Kimse bu maçtan sonra çıkıp da demesin anti-futbol kazandı, oynamaktan çok oynatmamayı düşünenler galip geldi diye, Nou Camp'ta Barcelona'ya karşı topa hakim olan taraf olmak sadece bir hayalden ibaret. Inter'li oyuncular 90 dakika boyunca canlarını dişlerine takıp insanüstü bir performans gösterdiler ve finale çıkmayı sonuna kadar hakettiler.

Mourinho, maç boyunca ve sonrasında yaptığı hareketlerle Barcelonalı taraftarları adeta çıldırttı. Maçın ardından yaptığı açıklamayla bundan hiç rahatsızlık duymadığını da göstermiş oldu: ''Figo bana teşekkür etmeli, çünkü artık Katalunya'da en çok nefret edilen adam o değil!''. Birçok hareketi antipatik gelebilir ama böyle adamlar spor için gerekli ve yararlı bence, taktiksel dehasından ise bahsetme gereği bile duymuyorum. Barcelona'yı ise kimse uzun süredir bu kadar gergin ve sinirli görmemiştir sanırım, hakem birçok pozisyonda lehlerine karar vermesine rağmen ilk dakikadan itibaren hakemi etki altına almaya çalıştılar ve birçok pozisyonda da hakemi aldatmaya yönelik hareketlere başvurdular ama hakem bunlara kanmamasına rağmen Inter'li oyunculara gösterdiği 'katılığı' Barcelona'lı oyunculara karşı gösteremedi. Thiago Motta'nın atıldığı pozisyonda ise direkt kırmızı yerine sarı kart çıkması doğru olurdu diye düşünüyorum, ama her iki durumda da sonuç değişmiyor. Maçın bitiş düdüğünün ardından hemen sahadaki çim sulama sisteminin çalıştırılması da komik ve Barcelona'ya yakışmayan bir hareket oldu bence. Finalde ne olur bilinmez ama Mou'nun adamları bu hırsla ve konsantrasyonla oynarlarsa Bayern'li oyuncuların işi bir hayli zor olacak gibi görünüyor. Tüm merak edilen soruların cevaplarını ve nerazzurri (siyah-mavililer)'nin 45 yıldır beklediği kupaya tekrar kavuşup kavuşamayacağını görmek için 22 Mayıs'ı beklememiz gerekiyor!

Wednesday, April 28, 2010

Barcelona-Inter

Dün Bayern Münih'in finale yükselmesinden sonra, bu gece Madrid'e gidecek ikinci takım belli olacak. İlk maçtaki biraz da sürpriz sonuçtan (Inter 3-1 Barcelona) sonra bakalım Guardiola'nın Barcelona'sı, Mourinho'nun Inter'ini altetmeyi başarabilecek mi. Yarı finalin ilk maçında Mourinho'nun dehası Messi'yi kontrol altına almayı başarmıştı ama bunu Nou Camp'ta da yapması bana biraz zor gözüküyor, Portekizli teknik adam yine 3 kademeli bir 'kafes' uygulayacak Arjantinli yıldıza: önce Thiago Motta, onu geçmeyi başarırsa Cambiasso ve son olarak da Walter Samuel; hepsinden sıyrılmayı başarırsa da son olarak kaleci Julio Cesar tabii! :-) Bunun yanında sahada bazı ilginç eşleşmeler daha olacak, örneğin Gabriel-Diego Milito kardeşlerinki gibi: Puyol'un cezası dolayısıyla Barça'da defansın göbeğinde G.Milito oynayacak ve görevi kardeşinin ataklarını kesmek olacak! Maicon-Pedro eşleşmesi de kilit bir rol oynuyor, zira Inter'in Brezilyalısı'nın iki görevi olacak: Pedro'nun bitmek bilmeyen ataklarına karşı koymak ve sağ kanattan atağa destek vermek, bunlardan birine öncelik vermesi diğerinin aksamasına neden olabilir. Barcelona, Puyol ve Iniesta gibi iki çok önemli adamından yoksun olarak sahaya çıkacak, Inter'de ise cezalı Stankovic dışında eksik yok; Mourinho oynaması şüpheli olan Sneijder'in ilk 11'de olacağını söyledi ancak Pandev için soru işaretleri hala sürüyor.

Her ne kadar Mourinho, 3-1'lik galibiyetin ardından gazetecilere şanslar halen %50-50 dese de Inter'in finale daha yakın taraf olduğunu söyleyebiliriz; 38 yıldır finale yükselemedikleri ve 45 yıldır da kupayı kaldıramadıkları düşünüldüğünde daha aç olan taraf oldukları da şüphesiz. Ancak Barça'nın da finali ezeli rakipleri Madrid'in stadında oynama fırsatını kolay kolay geri çevireceğini düşünmek aptallık olur! Hangi yönden bakarsanız bakın nefes kesici bir karşılaşmanın bizleri beklediği kesin, son olarak maç öncesi Katalanların 90 bin kişilik muhteşem şovunu kaçırmayın derim!

edit: Barça'nın sitesindeki bahis oranları: Barcelona 1.45, Beraberlik 5.40, Inter 7.80 Yorumsuz! :-)

Friday, April 23, 2010

İyi ki doğdun YouTube!


Jawed Karim, 23 Nisan 2005 tarihinde, yukarıdaki sadece 19 saniye süren videoyu çekerken sadece 5 sene sonra, iki arkadaşıyla(Chad Hurley ve Steve Chen) beraber yarattıkları YouTube adındaki sitenin aylık 200 milyon ziyaretçi sayısına ve toplamda 31 milyar video adedine ulaşacağını hayal edebilir miydi acaba? YouTube gerçekten internette bir devrim yarattı, dünyanın daha küçük bir yer olmasını sağladı, kendi kahramanlarını yarattı ve hiç adını duymadığımız, yüzünü görmediğimiz binlerce kilometre uzaklıktaki insanları oturma odalarımıza soktu. Bugün YouTube'suz bir internet düşünmek olanaksız gibi, Google da böyle düşünmüş olacak ki 2007 yılında 1,65 milyar dolar ödeyerek, akıllı ve biraz da şanslı bu 3 girişimciden siteyi satın aldı. İşte YouTube'la ilgili bazı rakamlar:
  • 26,5: video yükleyenlerin yaş ortalaması
  • 1 milyar 200 milyon: günlük izlenen video sayısı
  • 412 yıl: tüm videoları izlemek için gerekli olan süre
  • %14: profesyoneller tarafından hazırlanan videoların oranı, geri kalan videoların hepsi amatörler tarafından yüklenmiş
  • %34,5: Amerika, bu oran ile açık ara en çok video yükleyen ülke konumunda, onu %6,9 ile İngiltere izliyor. Filipinler, Türkiye ve İspanya ilk 5'in diğer üç basamağını oluşturuyorlar.

Thursday, April 22, 2010

Sakin

Son günlerde art arda dinlediğim bir gruptan ve o grubun harika albümünden bahsetmek istiyorum biraz. Söz ettiğim grup Sakin, albümlerinin adı ise Hayat. Şarkılar ve vokaller bir biçimde bana Mor ve Ötesi'ni çağrıştırdı ama Sakin için, ''Mor ve Ötesi gibi bir grup işte'' tanımını yapmak büyük haksızlık olur çünkü grubun çok kendine has bir tarzı var. Henüz canlı dinleme fırsatım olmadığı için sadece albüm kaydına dayanarak yorum yapabiliyorum ama okuduklarım grubun canlı performansının da oldukça başarılı olduğu yönünde. Sakin 4 kişiden oluşuyor: gitar ve vokalde Onur Özdemir, Özdemir Dereli(gitar), Cenker Kökten(bas) ve davulda da Soner Özışık. Hayat albümü Rakun Müzik etiketini taşıyor, Rakun Müzik kim mi? 2005 Ağustos'unda Pasaj Müzikten ayrılan Mor ve Ötesi grubu üyelerinin kurmuş olduğu plak şirketi! Bu detay sanırım albümdeki MvÖ esintilerini açıklamaya yetecektir. Hayat, aynı zamanda Rakun Müzik etiketiyle çıkacak olan ilk albüm(Pasaj Müzik'ten devralınarak yayınlanan Büyük Düşler albümü sayılmazsa eğer). Albüm 11 şarkıdan oluşuyor ve her şarkı insanın ruhunda farklı duygular uyandırıyor ama albümün geneline ''sakin'' bir hava hakim. Şimdilik kişisel favorilerim Dönsün, Bir Ses, Denek Hayatım ve Bu Defa ama diğer şarkılar da en az bunlar kadar güzel. Önümüzdeki günlerde bu grubun adını daha sık duyacağız gibi geliyor bana, umarım bu albümdeki ruhu devam ettirirler ve kendilerine özgü şarkılar ve albümler yapmaya devam ederler.

Monday, April 12, 2010

Cape Fear

Yönetmen: Martin Scorsese
Yazar: John D. MacDonald(roman), James R. Webb(senaryo)
Oyuncular: Robert De Niro, Nick Nolte, Jessica Lange, Juliette Lewis
Tür: Korku-Gerilim
Yapım yılı: 1991
Süre: 128 dk.
Ülke: ABD
Dil: İngilizce
IMDB puanı: 7.2/10


''There is nothing in the dark that isn't there in the light.Except fear.''

Öncelikle bu kadar güzel bir filmi bu zamana kadar duymamış olduğum için kendime çok teessüf ettim! :-) Cape Fear için usta yönetmen Martin Scorsese'nin en iyi filmi demek doğru olmaz şüphesiz ama ilk dakikasından bitiş jeneriklerine kadar sizi koltuğa çivileyen leziz bir gerilim filmi olduğu kesin. Scorsese ve Robert De Niro gibi iki tartışmasız sinema efsanesi biraraya gelince kalite de beraberinde geliyor tabii ki. De Niro hiç yabancısı olmadığı kafadan çatlak suçlu tiplemesini her zamanki gibi yine olağanüstü canlandırmış. Bir diğer parantezi de film çekildiği sırada sadece 17 yaşında olan Juliette Lewis için açmak gerek, ilk ciddi sinema filminde rol alan oyuncunun ne kadar başarılı bir performans gösterdiği bu filmle Oscar'a aday olmasından da anlaşılabilir.

Cape Fear, John D. MacDonald'ın The Executioners adlı romanının bir uyarlaması ve daha önce 1962 yılında aynı isimle çekilmiş bir sinema filmi daha bulunuyor. İşin ilginç yanı orijinal filmde oynayan bazı oyuncuların Scorsese yapımı filmde de değişik rollerle karşımıza çıkması. Filmin ilgi çekici yönleri bununla sınırlı değil elbette, örneğin ikinci kez senaryo yazılırken yönetmen olarak Steven Spielberg düşünülmüş ama Spielberg, bizzat Scorsese'yi arayarak onun bu film için daha uygun bir yönetmen olduğunu ve filmin bir hit olma potansiyeli bulunduğunu söylemiş. Diğer bir ilginç detay Scorsese'nin Nick Nolte'nin canlandırdığı Sam Bowden karakteri için ilk olarak Harrison Ford'u düşünmüş olması ve onu bu rolü oynamaya ikna etmek için De Niro'ya aratması, Ford'un bu rolü neden kabul etmediği ise meçhul. Juliette Lewis'in oynadığı Danielle Bowden karakteri için ise Drew Barrymore seçmelere katılmış ama başarılı olamamış, daha sonra bu an için ''Hayatımın en büyük felaketlerinden biriydi.'' açıklamasını yapmış. Son olarak filmdeki en etkileyici sahnelerden biri olan okulun tiyatro salonundaki sahne tamamen doğaçlama olarak ve tek çekimde tamamlanmış, filmi izlerseniz neden bunun önemli bir detay olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Yazıyı herkesin kulağına küpe olması gereken şu sözlerle kapayalım:

''If you hold on to the past, you die a little each day...''

Saturday, April 10, 2010

3 boyutlu Titanic!

Evet, gelecek sanırım gerçekten 3 boyut teknolojisinde! Avatar ile bize bu teknolojinin nelere kadir olduğunu gösteren James Cameron bu kez de Avatar'dan önce tarihin en çok gişe yapan filmi ünvanına sahip olan Titanic'i 3 boyutlu olarak vizyona sokacağını duyurdu. Filmin, Titanic'in denize açılışının 100. yıldönümü olan 2012 yılının ilkbahar aylarında vizyona girmesi bekleniyor. Tümü 3D kameralarla çekilen Avatar'ın aksine 3 boyutlu Titanic'te bilgisayarla oluşturulmuş efektler izleyeceğiz. Filmin ilk vizyona girişinden itibaren geçen 13 senede görsel efektler alanında birçok gelişmenin olduğu düşünülürse bu yönde geliştirmeler beklemek de yanlış olmaz. Filmin orijinalinde zamanına göre oldukça ilerici görsel efektlerin ve bolca bilgisayarla oluşturulmuş sahnelerin bulunmasının 3D sanatçılarının işini kolaylaştıracağı da söylenenler arasında. Filmin 3D'ye çevirilme sürecinin 6 ay ila 1 sene arasında bir zaman alması bekleniyor. İlk film kadar ilgi çekmeyeceği şüphesiz ama dev perdede 3 boyutlu bir Titanic izleyecek olmanın da insanı heyecanlandırmadığını söylemek yalan olur!

Thursday, April 8, 2010

Unutulmaz sahneler

Bazı filmler vardır izle izle bıkmazsınız, gün içerisinde birden bire aklınıza o filmden sahneler gelir gülümsetir sizi. İşte benim aşağıda yapmaya çalıştığım şey de benim için önemi olan bu gibi sahnelerin bir listesini çıkartmaktı ama bu sandığımdan daha zor bir işmiş! Biliyorum daha yüzlerce film ve binlerce sahne var unutulmayacaklar listesine girebilecek ama dediğim gibi bu kişisel bir liste, belki sizin için yine aynı filmin bir başka sahnesi daha önemli olabilir..Devam etmeden önce uyarayım aşağıdaki videolar ağır spoiler içermektedir yani eğer filmi izlemediyseniz lütfen videoyu da izlemeyiniz sonra sorumluluk kabul etmem ama yapmayın allahaşkına bu filmleri izlememiş olmanıza olanak yok(özellikle Geleceğe Dönüş ve Terminatör'ü!). Son olarak yorum kısmına sizin için unutulmaz olan sahneleri de yazarsanız çok şehene olur diye düşünüyorum! :-)
  • Back to the Future: Michael J. Fox'un sahnede Johhny B. Goode'u çalması ve attığı muhteşem solodan sonra seyircilerin ona uzaylıymış gibi bakmaları.

marty mcfly - johnny b. goode from etsw on Vimeo.


  • Pulp Fiction: John Travolta ve Uma Thurman'ın dans sahnesi.

  • Fight Club: Efsane filmin efsanevi finali..

  • Star Wars: Darth Vader'ın kaskını çıkardığı ve Luke'la konuştuğu sahne.

  • The Shining: Jack Nicholson'un kapıyı baltayla kırdığı ve ''Here's Johnny!'' dediği sahne.

  • Terminator 2: Filmin bitiş sahnesi beni çocukluğumda oldukça etkileyen sahnelerden biridir, o müzik ve Arnold abimizin sağ elini okey yapışı unutulur mu hiç?!

  • Herşey Çok Güzel Olacak: Cem Yılmaz'ın, ''ödünç aldığı'' Porsche ile abisinin kapısının önüne gelişi ve ''Dondurmayı beğenmedin biz de bunu getirdik!'' deyişi.